bir hiç uğruna aşkımı feda mı ediyorsun
Arkadaş eI uzatıp seni yerden kaIdırandır. Dost ise onuda aşağı çekeceğini biIdiği haIde sen daha düşerken eI uzatandır. Johann WoIfgang von Goethe. Aşk uğruna hayatımı verebiIirim, hürriyet uğruna ise aşkımı feda edebiIirim. Victor Hugo. Aşk vazgeçebiImektir; Mecnun misaIi aydan, Musa gibi saraydan vazgeçebiImektir.
Uğrunaşu can feda desem Sende beni sever misin? Sende beni sevsen Aşkımı bir görsen Mutluluk hissetsen Sende beni sevdiğini Söyler misin? SENİ DÜŞÜNÜYORUM Sabahın seher vaktinde Seni düşünüyorum yine Her gün biraz daha güzel Görünüyorsun gözüme. Resmin elimden düşmüyor Sevgin içimden çıkmıyor Tapıyorum adeta sana
AşamıyorumEngelleri , Ferdi Tayfur Aşamıyorum dinle. Ne zaman gelecek o gün seni göreceğim. Ne vakit gelecek o gün sevinçten öleceğim. Uşuyorum yokluğunda yaşıyorum yaşamaksa. Düşeceğim kurtarmassan bir tarafım hep uçurumda. Ya beni al yanına. Canım feda yoluna. Bu eziyet bir bela. Yoksa cezamı aşkın bana.
Bazeneski bir dosta değil yeni bir tanıdığa anlatmak daha iyi geliyor. Bazen de anlatmamak, kendine saklamak. Sanki o acıyı ya da sevinci bilseler bir şeyler kopup gidecek. Ve bazen de anlatmaktan eskitmekten öyle pişman olmak bir anıyı, bir espriyi veya bir duyguyu. Gece günden daha samimi, gün geceden daha parlak.
Bunlar nereye gitti? Hiç oldu. Yıllarca amaçların ve açgözlülüğün uğruna feda ettiğin hayatın bir hiç oldu. Yani hiç uğruna yaşadın ve bir hiç olarak bu dünyayı terk ettin. İşte biz insanlar kendimizi arzularımıza öyle bir kaptırmışız ki çevremizde neler yaşandığından, neler bittiğinden ve diğer insanlardan
Site De Rencontre Pour Trouver Un Homme Riche. Fedakarlık SözleriAşk uğruna hayatımı verebilirim, hürriyet uğruna ise aşkımı feda fedakarlıklara katlanabilmek için büyük avuntular bulmak hiç bir fedakarlık yapmayacağınız birisini, hayatınızda tutarak vaktinizi boşa harcamayın."Başkaları için kendinizi unutursanız, o zaman sizi daima hatırlayacaklardır."- Fyodor Dostoevsky"Sevmenin derecesi, fedakarlığın derecesi ile ölçülür."- Edwin Louis ColeDünyada her şeyin bir ölçüsü vardır, sevginin ölçüsü de fedakarlıktır. Fedakarlık yapmayanın sevgisine feragat etmeyen, gerçek hürriyete kavuşamaz."Aşk uğruna hayatımı verebilirim, hürriyet uğruna ise aşkımı feda edebilirim."- Victor Hugo"Temiz kalpli insanlar hiç bir zaman rahat bir hayat yaşayamazlar, çünkü kendilerini başkalarının mutluluğu için feda ederler."- Aldous Huxley"Başkaları için bir şeyler yapmak isteyen, kendini başkalarına kaptırmamaya bakmalı."- Wolfgang Van GoetheSevmek; biri için bir dünya insandan ayıran özelliklerden biride olmayan, güler yüz göremez."Bazen daha önemli bir şey için duygularını bir kenara bırakman gerekiyor."- CasablancaUğruna fedakarlık yapmadığın sevgiyi, yüreğinde taşıyıp da kendine yük etme!Bu dünya düşmanlarını da gemisine alabilecek bir Nuh ile yorulmadan ilerleriz. Sevgi ile sadece onunla başkaları için fedakarlık el uzatıp seni yerden kaldırandır. Dost ise onu da aşağı çekeceğini bildiği halde sen daha düşerken el mum diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey için bir şeyler yapmak isteyen, kendini başkalarına kaptırmamaya vazgeçebilmektir; Mecnun misali aydan, Musa gibi saraydan İlgili Güzel SözlerDüşünceli ve fedakar bir avuç insanın, tüm dünyayı değiştireceğinden hiç bir zaman şüphe yolları hep sevdiklerim için kendi felaketine tahammül edebilmesi büyük hünerse, başkalarının felaketini paylaşabilmesi daha büyük bir seven kadın için; tahammül edilmeyecek bir zorluk, katlanılmayacak bir fedakarlık için kendinizi unutun, o zaman sizi de doğması için, bütün çiçekler değildir; Uğruna her şeyinizi verdiğiniz insana yabancı gibi adam, kendisinden çok şey, başkalarından az şey gün değil her gün fedakar olmak lazım ancak o zaman saygı ve itibar başarı büyük fedakarlık insandan ayıran özelliklerden biride fedakarlıktır."Arkadaş el uzatıp seni yerden kaldırandır. Dost ise onu da aşağı çekeceğini bildiği halde sen daha düşerken el uzatandır."- Johann Wolfgang Van GoetheDünyada her şeyin bir ölçüsü vardır, sevginin ölçüsü de fedakarlıktır. Fedakarlık yapmayanın sevgisine ki bu dünyadan çıktığınızda aldığınız hiçbir şeyi yanınıza alamazsınız - yalnızca verdiğiniz şey dürüst hizmet, sevgi, fedakarlık ve cesaretle zenginleştirilmiş tam bir anlatılamayan fedakarlık ve karşılıksız sevgiyi, tarif et desen bana herhalde sadece anne olmayan bir insan nefrete terk olmayan, güler yüz gerçekten sevdiğini iddia ediyorsan, her türlü fedakarlığı göze almışsın demektir. Kendinden vazgeçmeyi bile."Bazen doğru olanı yapmak için en çok istediklerimizden vazgeçmemiz gerekir. Hayallerimizden bile."- Spider Man 2Vefa ve Fedakarlık SözleriEğer iki insan her konuda anlaşıyorsa; emin olabilirsiniz ki düşünen yalnızca bir feda etmekten korkan erkekler savaşmak zorunda insanın sana verebileceği değil, senin için nelerden vazgeçeceği için bir şeyler yapmak isteyen, kendini başkalarına kaptırmamaya ve fedakar bir avuç insanın, tüm dünyayı değiştireceğinden hiç bir zaman şüphe etme."Aşk vazgeçebilmektir; Mecnun misali aydan, Musa gibi saraydan vazgeçebilmektir."- Atakan KorkmazUğruna fedakarlık yapmadığın sevgiyi, yüreğinde taşıyıp da kendine yük etme!Sevgi ile yorulmadan ilerleriz. Sevgi ile sadece onunla başkaları için fedakarlık ve sonra, hayatını vereceğin, yanında sevdiğin bir hayatı sürdürecek bir adam olduğunu düşünün. Fedakarlık o zaman kendini uğruna hayatımı verebilirim, hürriyet uğruna ise aşkımı feda ve yürekli insanlar hiç bir zaman rahat bir yaşam süremezler. Çünkü kendilerini, başkalarının yaşamı için feda fedakarlıklara katlanabilmek için büyük avuntular bulmak ilişki fedakarlık ister, en sonunda kendinden bile her bölümünde fedakar olmak için fırsatlar çıkacaktır, karşınıza iyi değerlendirin."Mesafe uzaklıklarda değil, mesafe fedakarlıkta."- Özdemir AsafYuvasını seven kadın için; tahammül edilmeyecek bir zorluk, katlanılmayacak bir fedakarlık gibi aşık olduğun kişiyi tamamen kaybetmemek için 'arkadaş' kalmaya çalışmak gelmiş geçmiş en büyük insanın içinden çıkmayan bir insan fedakar olsa hayatta keşkeler hiç bir fedakarlık yapmayacağınız birisini, hayatınızda tutarak vaktinizi boşa harcamayın."Dünyada her şeyin bir ölçüsü tartısı vardır. Sevginin tartısı da fedakarlıktır. Fedakarlık yapmayanın sevgisine inanılmaz."- Abdulaziz BekineBaşkaları için kendinizi unutun, o zaman sizi de el uzatıp seni yerden kaldırandır. Dost ise onu da aşağı çekeceğini bildiği halde sen daha düşerken el değildir; Uğruna her şeyinizi verdiğiniz insana yabancı gibi kelebek isteyen, çirkin tırtılı karşılıklı olana denir. Biri feda ederken diğeri kar ediyorsa ona ticaret anlatılamayan fedakarlık ve karşılıksız sevgiyi, tarif et desen bana herhalde sadece anne doğru olanı yapmak için en çok istediklerimizden vazgeçmemiz gerekir. Hayallerimizden insanın sana verebileceği değil, senin için nelerden vazgeçeceği adam, kendisinden çok şey, başkalarından az şey faydalı olmadan, başkasına faydalı hayırlısı, insanlara faydalı olandır.
yaşamımızın en değerli şeylerini kaybetme sebebi. geç fark edilen bir olgu. iş işten geçmeden, heves edilen şeyin "hiç" olduğunu kabul etmez beni bir "hiç"le aldattın ha? dışardan hiç gibi görünen birşey sizin en kıymetli yolculuğunuz, yaşama tutunduranınız yani hayal hazineniz olabilir. dolayısıyla aslında hiç bir şey bir hiç uğruna değildir, sonunda kötülük de olsa iyilik de olsa önemli olan bir yere doğru giden bir yolun yolcusu olmaktır, anılarınız da size kalanlardır. insan sevmenin karşılığıdır bu. ...baharı yaz uğruna tükettik, aşkı naz uğruna?.. ve papatyaları seviyor sevmiyor uğruna;? derken ömrü’ tükettik bir hiç uğruna…...bkz sezai karakoç bir hep uğruna her boş didinmeniz, bey'fendi*. kaybı, fedayı, seçimi bilmiyorsunuz. bkz her/ibisilebkz dini bir uğruna hiçliğe her şeyi yükleyip, hayatımızın potansiyel boşluğunu anlamsız şeylerle doldurunca, her şey olup hiçliğe nüfuz eden doluluk çekip gittiğinde yağları alınmış göbeğe benzer o hiçlik. ya da şey gibi. yeni bir poşetin içini tıklım tıklım doldurunca şekli şemali, tutma yerinin mukavemeti bozuluyor. o poşet her halükarda dolacak. bari anlamlı şeylerle doldurmak hep yapmaya çalışırken, bir hiç uğruna hepten perişan olmamak için bu şart ne dediğimi tam da bilemiyorum. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.
Başarı yarışı "zehirlenmesi"ne yönelik kişisel uyanışım pek çok ebeveyninki gibi gerçekleşti Ona ayak uydurmaya çalışmamla geçen yıllar sayesinde. Henüz ismini koyamamıştım ama evimdeki problemi hissetmeye başlamıştım. Kızlarım Shelby ve Jamey ortaokula ve oğlum Zakary üçüncü sınıfa gidiyordu. Hala kelime öz anlamıyla çocuklardı. Hala saklambaç oynuyorlardı, bebeklerine hayranlardı ve yemeklerini hazırlamak konusunda bana bağımlılardı. Ama hayatları, yetişkin benzeri bir meşguliyet içinde geçiyordu. Bu da evimize kurumsal bir genel merkez havası veriyordu. Mesela 12 yaşındaki hala diş telleri takan ve çocuk reyonundan giyinen Jamey, sabah yediden önce kalkıyor, kahvaltının üzerine biraz daha ders çalışıyor ve aceleyle yedi saat süren okul gününe başlıyordu. Oradan çıkınca doğru bir keman dersine ya da futbol antrenmanına gidiyor, saat altıda eve dönüyor ve bu kez geceye kadar süren bir günlük ödev maratonuna başlıyordu. Gecenin on bir buçuğunda onu, masasında kamburlaşmış, sarı masa ışığına gömülmüş, uzun kahverengi saçları kitaplarının üzerine dökülmüş bir halde görürdüm. Ertesi gün uyanır ve aynı şeyleri tekrar yapardı. Şimdi bu çılgınlığı üçle çarpın. Çocuklar çok daha küçükken, hafta sonlarımızı eşim ve çocuklarla birlikte geçirirdik. Parklarda dinlenir, müzeleri keşfeder ve oyunlar oynardık. Kitap okuyarak saatlerimizi geçirirdik. Shelby'nin yeni filizlenen bir yazara dönüşmesini, Jamey'nin hayvanlara aşık olmasını ve Zak'in yabancılarla tüm sevimliliğiyle sohbet eden geveze bir davulcu ve atlet olmasını izlerdim. Hafta içi akşamları neredeyse her zaman ailece yemek yerdik. Ama yavaş yavaş hayatlarımızın giderek daha az bize ait olduğunu fark etmeye başladım. Hafta boyunca çocuklar akşam yemeği için ortaya çıkıyor ve sonra saatlerce süren ödevleri için tekrar ortadan kayboluyorlardı. Bazen koca bir gece boyunca süren bir ödev için yemek masamızın üzeri o kadar fazla kitap ve kağıtla dolardı ki tıpkı bir avukatlık firmasındaki toplantı masasına benzerdi. Hafta sonları ise eğer çocuklar piyano çalışmıyorlarsa ya da futbol maçlarına gitmiyorlarsa genellikle ders çalışıyor oluyorlardı. Mahalledeki çocuklarla oyun oynamak için çok nadir dışarı çıkıyorlardı. Zaten diğer herkes de belli bir programın kölesi olmuş durumdaydı. Çocuklarımı en son ne zaman oyun oynarken, bir şeyleri tamir ederken, hayal kurarken, dinlenirken, yeni bir oyun icat ederken, zevk için okurken ya da yazarken ya da kendilerine birisi tarafından dikte edilmeyen herhangi bir şey yaparken gördüğümü neredeyse hatırlayamıyorum. Küçük "profesyoneller" olmakla o kadar meşgullerdi ki, çocuk olmak için neredeyse hiç zamanları yoktu. Aynı şekilde eşimin ve benim de olmak istediğimiz ebeveynler olabilmek için hiç zamanımız yoktu. Birer şoför, ödev bekçisi ve müzik otoritesi olmakla fazla meşguldük. Daha da kötüsü, bitmek bilmeyen taleplerin çocuklarımın sağlığına mal olduğunu görmeye başladım. Jamey baş ağrılarından, karın ağrılarından ve sürekli uykulu olmaktan yakınmaya başladı. Tüm bunları okul baskısına bağlıyordu. Sadece on iki yaşında olmasına rağmen bazen benden bile daha geç uyuyordu. Sadece sekiz yaşında olan Zak'in de yapması gereken çalışmalardan dolayı baş ağrıları başlamıştı. İnanın bana, çocuklarımın gerçekten parlak insanlar olmasını istedim. İyi notlar almalarını, ilgi alanlarını geliştirmelerini ve lisede, üniversitede ve bütün hayatlarında başarılı olmaları için gereken becerileri kazanmalarını istedim. Ama bir zamanlar meraklı olan kızlarım, aile hayatımızdan kendilerini geri çekip kalıplaşmış yazılar ve doğru cevaplar ve müthiş müfredat dışı özgeçmişler üreten çalışkan arılara dönüştüklerinde ve bir zamanlar neşeli ve kaygısız biri olan oğlum yüzüncü matematik problemi serisini çözemediği için hayal kırıklığı içinde ağladığında, başarılı olmaları için uygulanan bu acımasız baskının onlara yarardan çok zarar getirip getirmediğini merak etmeye başladım. Bu çılgınlığın kendilerini de aynı şekilde içten içe yiyip bitirmeye başladığını söyleyen öyle çok ebeveynle tanıştım ki... Çocuklarınızın derinlemesine öğrenmelerini istiyorsunuz ve bu yüzden onları ders çalışmaya zorluyorsunuz. Kendi ilgi alanlarını geliştirmeleri için onlara fırsatlar vermek istiyorsunuz – belki de çocukken sizin sahip olduğunuzdan çok daha iyi fırsatlar – ve bu yüzden onları maddi olarak karşılayabileceğiniz herhangi bir spora ve sanat dersine yazdırıyorsunuz. Doğru şeyi yaptığınızı düşünüyorsunuz. Ve sonra hayatınızın siz farkına bile varmadan kontrolden çıkmış olduğunu hissediyorsunuz. Ailemiz için bu anlamsız yarış tam olarak anaokulunda başladı. Dördümüz birden Zak henüz doğmamıştı bir sabah arabaya doluştuk ve Shelby'nin anaokulundaki yetenek gösterisine doğru yola çıktık. Shelby bir şiir okumaya karar vermişti. Çok gergindi. Gösteriye yönelik beklentiler şaşırtıcı bir şekilde çok yüksekti. Bu günlerde beş yaşındaki çocukların özenle geliştirilmiş yetenekleri mi olmalıydı acaba? Görünen o ki, evet öyle Gösteri; etkileyici jimnastik hareketleri ve piyano resitalleri ve bir tane de gerçekten göz kamaştırıcı olan keman numarasından oluşuyordu. Hepsi de minik sanatçılar tarafından ustalıkla sergileniyordu. Üç yaşındaki Jamey hemen babasına ve bana keman dersleri alıp alamayacağını sordu. "Harika" diye düşündük. Müzik eğiticidir! "Evet" dedik. Ve ondan sonra yıllar boyunca sürekli "evet" demeye devam ettik. Kızların ikisi de müzik derslerine ve futbola yazıldı. Shelby dördüncü sınıfta matematikte zorlanırken, sınıf arkadaşlarının çoğunun özel bir eğitim merkezinde okul sonrası özel dersler aldıklarını öğrendim. Bir dördüncü sınıf matematik dersinin neden dördüncü sınıf çocukları için aşırı zor olduğunu merak etmek yerine kendine güveni artsın diye onu özel derse kaydettirdim. Kardeşleri de onu takip etti. Çocukların yoğun programları, her geçen yıl ödev yükleri ağırlaştıkça ve öğrenme heyecanları zayıfladıkça evimizin içine de yayılmaya başladı. Ama çalışmak önemli gibi görünüyordu. Bir anne olarak çocuklarımın ödevlerini gözden geçirmenin ve notlarını takip etmenin benim görevim olmasını anlıyordum. Bunu kabullendim, hatta çalışma kartları hazırlayıp okul ödevlerini kırmızı kalemle bile değerlendirdim. Yardım edemeyeceğimi hissettiğimde, öğretmenlerin ve özel hocaların desteğini sağladım. Çocuklarıma azim ve başarı isteği aşılamak istedim, çünkü bu becerilerin onlara hayatın zorluklarında destek olacağına inanıyordum. Bir çocukken sahip olduğum olanaklardan çok daha iyilerine sahip olmalarını umut ettim. Özverili ebeveynlerin yaptığı şey tam da bu gibi görünüyordu. "Çocuklar ve aileler bir vakumun içinde var olmazlar" diyor Arizona Devlet Üniversitesi psikologlarından Suniya Luthar "Bizler toplulukların içinde var oluruz. Çocuklar okullarda var olurlar. İçinde sürekli şu mesajın yankılandığı bir okul kültürü ve bir toplum kültürü var Daha fazlası her zaman daha iyidir. Daha fazla yap. Daha fazla başar. Daha fazla kazan. Ne kadar fazla yaparsan, o kadar iyi olursun. Hatta fazla yapmazsan, geride kalırsın." Kendi geçmişime bakarak aşırı çalışmanın işaretlerini çok daha erken fark etmeliydim aslında. Annem, babamla boşandıktan sonra ben dahil dört çocuğunu küçük bir apartman dairesinde büyüttü. Annemin yaşadığı maddi zorlukları görmek, bağımsızlığımı kazanma konusunda beni kararlı yapmıştı. Böylece hukuk eğitimimi karşılamak için garsonluk yaptım. Mesleki başarıya ve ekonomik güvenliğe ulaşma amacıyla Wall Street'de bir hukuk firmasına girdim ve daha önce hiç çalışmadığım kadar fazla çalışmaya başladım. Bazen günlerce ofisten çıkmıyordum. Sonunda eşimin iş değişikliği nedeniyle taşınmak beni bu "işkenceden" kurtardı. Daha esnek çalışma saatleri olan danışmanlığa geçiş yaptım. Yeşillikler içinde bir banliyöye yerleştik ve ben ailem için geride bıraktığımızdan çok daha sağlıklı bir hayat hayal etmeye başladım. Wall Street'in karmaşasının bizi buralara kadar takip edeceği aklımdan bile geçmemişti. Kızlarımın ortaokula başlamasıyla ailemin başarıya artık resmen köle olması, bardağı taşıran son damla oldu. Jamey'nin keman dersleri haftada dört günlük ders maratonuna, grup provalarına ve resitallere dönüştü. Topa doğru vurmayı öğrenmeye çalıştığı sevimli bir egzersiz olarak başlayan futbol, haftada beş günlük bir antrenman programına ve evden saatlerce uzaklıktaki mesafelerdeki turnuvalara katılmaya dönüştü. Sekiz yaşındaki Zak bile futbola ve piyanoya başladı. Ailece bir antrenmandan ya da resitalden diğerine giderken öğünlerimizi genellikle arabada yemeye başladık. Ve eve döndüğümüzde çocuklarımı bekleyen her zaman daha fazla ödev vardı. Sanki bir çocuğun yaptığı herhangi bir şey – her hobi, her ilgi alanı, her ders – neredeyse profesyonel düzeyde bir kendini adama ile yapılmalıydı. Koçlar ve hocalar asla daha azını beklemiyorlardı. Öylesine zaman geçirmek ya da bir şeyler keşfetmek için hiç alan yoktu. Çocuklarımı kontrol etmek için odalarına gittiğimde giderek daha fazla kendi eski halime benzemeye başladıklarını görüyordum Masalarının üzerine kapanmış ve neşesiz. Bana gelince... Kendi işimi bitirmek için sabah erken kalkıp gece geç saatlere kadar oturuyordum. Gündüzlerim ise çocuklarımın aktivitelerini ve çalışmalarını koordine etmekle geçiyordu. Ebeveynlerden beklenenler de çocuklardan beklenenler kadar imkansız şeylerdi. Bütün bunları becerip bir de üstüne kendi fiziksel ve ruhsal sağlımıza nasıl dikkat edebilirdik ki? Nasıl olduğumuzu soran herkese "Gerçekten çok yoğunuz" cevabını veriyordum refleks olarak. Acaba diğer herkesin çocukları daha mı iyi baş ediyordu her şeyle? Kimse aksini söylemiyordu. Biz de yoğun hayatımıza devam ediyorduk. Benim için işin en üzücü tarafı, çocuklarımıza "başarının" neye benzemesi gerektiğini neredeyse hiç söylemek zorunda kalmamamızdı. Tarifi açıkça yazılmıştı zaten Harika notlar ve test puanları, spor ve sanat ödülleri, prestijli bir üniversiteye giriş ve en sonunda bir avuç saygıdeğer iş alanında maaşı iyi bir iş. Eşimle birlikte çocuklarımızı bilmeden fazla zorladığımızı fark etmeme rağmen aslında çocukların da kendilerini zorladıklarını gördüm. Etrafları aşırı beklentilerle doluydu Arkadaşlarının sergilediği etkileyici örnekler. Okullar tarafından belirlenen bütün çocukların artık anaokulunda akıcı okumayı öğrenmesi ve 13 yaşına kadar aritmetikte ustalaşması gerekliliği gibi standartlar. Diğer ebeveynlerden duydukları kaygı dolu sorular. Ve televizyonda gördükleri varlıklı hayatların parıltılı görüntüleri.
Super Sözler 2020,Eski sevgiliye Kapak sözler,süper sözler, ağır Süper Sözler Anlamlı,Darbe Sözler,Ağır Sözler Süper Yeni Sözler,Aşk sözler,aşk acısı sözleri,çok sevdiğini söyleyen sevgiliye süper sözler, hiç ayrılmayacağız diyen sevgiliye süper sözler, Süper Sözler Gelecekten bahsedenlerin gidişine hastayım. İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur. Hayatta edindiğim tecrübeler, yediğim kazıkların toplamıdır. Kendini çok beğenme kul katında. Ne kendini beğenmişler var toprak altında. Bir öleni geri getiremezsiniz, bir de kaybolan güveni. Çakma insanlara gönül verirsen orijinal acılar yaşarsın. En güzel süper sözler Hayatta iki şeyi çok iyi bileceksin. Benimsen kıymetini, değilsen haddini. Kızlar artık beyaz yatlı prenslerini bekliyorlar. Hayat, sensizliğe alışmak için çok kısa! Normaller tehlikelidir, delilere güvenin. Cam gibi olacaksın bu hayatta, kıranı keseceksin. Süper Sözler 2020 Kuvvetini zavallıya değil, zalime kullan. Hacı Bektaşi Veli Aşk elmayı yemekle başlar, ayvayı yemekle biter. Kalbimde arama eski yerini, sen gözümden akan sele karıştın. O’nu hiç görmemek, O’nu başkasıyla görmekten iyidir. Terk etmek kolaysa senin için, el sallamak zor değil benim için. Faturasız tek hat “dua”dır. Bol bol konuşun, konuştukça kazanın. Süper anlamlı sözler Aşık olup ıstırap çekeceğime, nezle olup burnumu çekerim. Yutmadan önce çiğnemek ne ise, konuşmadan düşünmek de odur. Ne kadar detaylı planlarsan, kader sana o kadar sert vurur. O’nu hiç görmemek, O’nu başkasıyla görmekten iyidir. Affetmek en büyük intikamdır. Zorlama! Ya kalbin kırılır, ya hevesin. Tutacak el bulamazsam koyar cebime gezerim. Sevilmeye layık olan ancak sevmesini bilendir. Resimli süper sözler Sen bana bakma ben senin baktığın yerde olurum. Ben senin için her şeyi feda ederimde, sen yeter ki bana veda etme. Her şeyi içine atarsın da kendini atacak bir yer bulamazsın. Her seven isimsiz bir kahramandır ve insan sevebildiği kadar insandır! Yarına bırakma! Bakarsın, yarın olur da sen olmazsın! Hz. Ali Bazı insanları hayata baktığı pencereden, atmalı. Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur. Tahammülüm kalmadı seni böyle severken sensizliğe! Hiç kimsenin, yağmurun bile böyle küçük elleri yoktur. Resimli güzel sözler Ölmek için sebebim yok ama yaşamak için de sınırdayım. Gittikçe sıradan biri oluyorsun, o yüzden lütfen gitme! Çiçeğin dikeni var diye üzüleceğimize, dikenin çiçeği var diye sevinelim. Hani sadece ölüm ayırırdı bizi, söyle sevgilim… Hangimiz öldü? Tek bir kişinin yokluğu, çevrendeki tüm çokluğu hiç yapar. Adele Yarınlar hep güzel olacak derler, oysa bugünlerde dünlerin yarını değil mi? Ne kadar kolay artık seni seviyorum demek peki ya gerçekten sevmek. Kendini çok beğenme kul katında. Ne kendini beğenmişler var toprak altında. Deli gibi sevip aklını alacaksın kadının. Yarı yolda bırakıp; “ahını” değil. Aşk aynen yazıldığı gibidir Sesli başlar, sessiz biter. Dini süper sözler Şimdi ben mutluluğa müebbet yesem, kesin yarın af çıkar. Gözlerin gözlerime değdiğinde felaketim olurdu ağlardım. İki dakika insan ol desem zaman tutacak insanlar tanıyorum. Aşkımı dağlara yazacaktım ama aşkımdan büyük dağ bulamadım. Ben kaybettiklerim için değil, kazanacaklarım için yaşıyorum. Sana sarılmayı o kadar çok seviyorum ki çünkü o sırada yüzüne bakmam gerekmiyor. Bir göz bir göze neyi anlatır bilmem ama bir söz bir gözü yıllarca ağlatır. Bin yıl ömrüm olsaydı bin yıl seni severdim, bin yıl seni sevseydim bin yıl daha isterdim. Ben sana “sevmeyi” öğretemedim, sen de bana “unutmayı” öğretemedin. Bir de sevgilinin öne gelen saçlarını arkaya atıp, yavaşça yanaktan öpmesi gibi bir gerçek var… Aşk, beynin kafatasından firar edip, başka bir kalpte köle olma durumudur. En Anlamlı super Sözler Deliye sormuşlar sen hiç aşık oldun mu diye. Deli gülmüş soran kişiye, ben neden delirdim ki diye. Mutluyken dinlediğin şarkının ritmine, mutsuzken sözlerine dikkat edersin. Beklemek güzeldir güzelim dönecekse eğer beklenen özlemek güzeldir güzelim özlüyorsa eğer öz lenen. İyimser bir insan ayakkabıları çalınınca “ayaklarım var ya” diyebilen insandır. Misafirsin bu hanede ey gönül, umduğunla değil bulduğunla gül, hane sahibi ne derse o olur, ne kimseye sitem eyle, ne üzül… Uzaklık küçük sevgileri öldürür büyükleri ise yüceltir tıpkı rüzgârın mumu söndürüp ateşi alev lendirdiği gibi. Gözlerinde baharları beklerken içindeki kış beni vurur; sen bilmezsin yüreğimden sevdana ne sular akmak ister durur! Hayat yollardan çizilmiş olsa bile yollardan birini seçeceksin seçtiğin yolda ölüm bile olsa selam verip geçeceksin. Eskiden olsa arkandan bakar ağlardım şimdi arkama bile bakmam eskiden uğruna dünyaları yakardım, şimdi bir kibrit bile çakmam. İşe giderken geç kalmıyoruz neden çünkü belli bir ücreti var. Namazı kılmıyoruz acaba ücreti cennet az mı geldi? Yalnız bir kalbin tek bir anahtarı vardır masum bir gülümseme ne olur gülümse! Bana değil kendine çünkü bunu en çok sen hak ediyorsun! Büyüyünce anlarsın dedikleri hiçbir şeyi anlamadım hala. Bir an önce anlasam iyi olur, daha ne kadar büyüyebilirim bilmiyorum. Aşktı o! Değiştiren tüm gecelerimi aşktı o! Beni durup durup yenileyen oydu, duygulu yapan hoyrat ellerimi oydu, doludizgin gidişime dur diyen. Haritalara bakıyorum evin yok sözcüklere bakıyorum adın yok kendime bakıyorum seni görüyorum çünkü benden başka yerin yok. Bilmezler yalnız yaşamayanlar nasıl korku verir sessizlik insana; insan nasıl konuşur kendisiyle; nasıl koşar aynalara bir cana hasret, bilmezler. Benim bütün dualarım seninle sen bir ömür boyu mesut olasın diye, yalvarırım gündüz gece, hayalin gözlerimde, benim olasın diye. Sen çölde yağacak yağmur kadar değerli dalında açmış çiçek kadar güzelsin kaybedilmeyecek kadar önemli, kaybedilince de bulunmayacak kadar özelsin! Geçer elbet efendim geçer. Bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı deşer geçer, bazısı parçalar geçer; ama mutlaka geçer… Bugün bensem dün sensin, deli bensem zincirim sensin, sarhoş bensem şarabim sensin, aşık bensem aşkım sensin ve ben hala yaşıyorsam sebebi sensin… Verdiğin çiçeği kuruttum çiçeğin adı gül müydü karanfil miydi unuttum aşkımı ilan ederken şahidimiz ay mıydı güneş miydi unuttum. Aydınlık dünyamı karanlık eyleme, seven yüreğimi sensizliğe sürükleme, her sigara dumanında aklıma düşme, düşte gör benim düştüğüm bu hale. Yaşamak özlemsiz, özlem sevgisiz, sevgi sensiz olamaz, unutma ki sevmek daima beraber olmak değil sensizken bile seninle olabilmektir. Kalbimi kırmak suya yazı yazmak kadar zordur. Kalbimi düzeltmek ise gece doğan güneşe dokunmaya benzer. Sen o suya yazı yazdın. Şimdi güneşin doğmasını bekle. Adını kalbime aşkla kazımıştım boş ver aldırma belki bir gün silerim güzel bir rüyayı gerçek sanmıştım seni sevdiğim için özür dilerim. Gelip geçicidir dediler, çocuksun unutursun dediler, boşuna üzme kendini kimleri seveceksin dediler ama yanıldılar benim ilk ve tek aşkım sendin ve öyle kalacaksın! Seni düşünür, seni özlerim, sevgilerin özlemlerin derinliğinde. Ne olur kır şeytanın bacağını bir kez beni hatırla, bir sonbahar serinliğinde. Ben acı satın alırım, göğsümde bak onca yara var ben acı satın alırım, yitirilmiş umutlardan ben gülüş satın alırım, yüzümde bak onca çizgi var ben gülüş satın alırım, içimdeki çocuklardan! Akşamın matem rengine büründüğü saatte, gökyüzündeki kandiller tek tek yanmaya başladığında, içimde sessiz bir çığlık. Özlemeyi özledim. Özlemeye değer ne kaldıysa. Güne seninle başlamak ne güzel şey gülüm doğan güneşi seninle karşılamak her gün kucak kucak çoğalmak bir karış daha uzaklaşmak yalnızlıktan kara nöbetlerden düşleri paylaşmak her renkte yenidünyalarda sevginin temsilcisi olmak. Eğer beni daha fazla üzmek istemiyorsan rüyalarıma bile girme sakın n’olursun unutmak doğanın en güzel armağanı insana biliyorsun senin de son armağanın unutulmak olsun… Kendini bilmeli insan kendini görebilmeli el alemi tarttığı terazisinin bir kefesine kendini bir kefesine de vicdanını koyabilmeli. Evet, koyabilmeli koyabilmeli ki haddini hududunu sınırını görebilmeli. Evet, görebilmeli ki hiç te masum olmadığını anlayabilmeli. Yağmuru sevdiğini söylüyorsun yağmur yağdığında şemsiyeni açıyorsun rüzgârı sevdiğini söy lüyorsun rüzgâr estiğinde pencereni kapatıyorsun korkuyorum çünkü beni sevdiğini söylüyorsun. Bir gün sen de beni ararsın. Bir hasret seni yakar deli bir özlem sarar ağlarsın. Geri dönmek istersin eski bir şarkı yakar birden gözlerin dolar ağlarsın elimde değil unutmak seni kaçsam da kovalar anılar beni boş hayallere sarılır gibi, kolay mı unutmak biranda seni. Öyle eksildik ki yaşarken bize dokunan her şeyi eksiltiyoruz. Yalnızlığımızla çoğalıp kalabalığımızla eksiliyoruz. Ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz.
Sevgili Ayşe, dört ünlüye "Aşk mı, başarı mı" diye sormuş, hepsinden "Aşk" yanıtı alınca da fevkalade mutlu olmuştu. Aksi tezi savunan ben de Ayşe'yi düelloya davet etmiştim. Geçen pazartesi öğleden sonra geldi. Kayıt cihazını koydu ve düello başladı.. Böyle bir konu, taraflar da Ayşe ile ben olunca, lafı kısa tutamadık.. Bu hafta sizlere birinci bölüm. Devamı haftaya pazara.. *** Hıncal Uluç Hiç âşık oldun mu? Ayşe Özyılmazel Oldum ohoooo!... Peki nasıl anlıyorsun âşık olduğunu? Sabah uyanıyorum, o kişi aklımda, yemek yerken aklımda, işte aklımda, yolda aklımda, gece aklımda hatta rüyama bile giriyor. Bir de çok mutlu hissediyorum, bambaşka. Giyinmeler, süslenmeler, bir havalar, salak salak gülmeler... Peki kaç kere oldun böyle? 3-4.. Yani ben âşık olma konusuna açığım, bilirsiniz. Peki büyük aşktan mı bahsediyorsunuz, ona göre cevap vereyim. Aşkın büyüğü küçüğü olmaz. Hoşlanmalarla, sevmelerle karıştırmadan söyle. Haa tamam, o zaman açıklıyorum; üç. Fevkalade makul bir rakam. Peki beş kere âşık oldum deseydim ne diyecektiniz, gönül bu ya. Beş de olur. Limit ne? Oooo!. Yirmi kere deseydin, orada bu konuşma bitecekti. Bir defa şunu söyleyeyim, sen benim son aşkımsın, bir daha âşık olmayacağım diye bir şey yok dünyada. Ona katiyen inanmıyorum. Gördüğünüz gibi ben de inanmıyorum. Peki neden? Neden inanmıyorum, yaşım senin iki mislin olmasına rağmen aşağı yukarı üç aşk yaşadım. Âşık olduğum üç insanla da tanışmam tesadüfen. Tamamen tesadüfen. Akla hayale gelmez tesadüfler. Şimdi diyorum ki "O tesadüfler olmasaydı ben hiç âşık olmayacak mıydım?" Mesela Çin'e gidip, Çin'de köşeyi dönerken biriyle çarpışsaydım. Arda Turan'ın Beyoğlu'nda elinde kitaplar olan bir kızla çarpışma hayali gibi mi? Arda'nın dediği gibi elinden kitapları düşürse... Belki hâlâ o kız orada beni bekliyorsa? Böyle bir şey var mı dünyada?. Demek ki yok, demek ki aşk birden fazla da olabilir ve her aşk ne ilktir, ne sondur. Yüzde bin katılıyorum Hıncalım, hep âşık olma ihtimalimiz var. Peki birinin sana âşık olduğunu nasıl hissediyorsun? Kaç kişi sana âşık oldu mesela?. Haaaa... Karşımdakinin bana âşık olup olmadığını gözlerinden anlarım sanırım, bana bakışlarından. Âşık adam gözünün içine bakar, bakarken de gözleri titrer ama ne zamanki ayrılıyorum o zaman "Acaba bana hiç âşık olmadı mı?" diye düşünüyorum ve bunu her defasında yapıp üzülüyorum. Demek ki ölçümün yanlış. Ölçüm yanlış zaten bu konuda neyim doğru. Peki biz kadınlar erkeğin bize âşık olup olmadığını neyle ölçeceğiz? Kızları en çok etkileyen şeyler; güzel konuşmak, güzel jestler yapmak, onun ve senin önemli günlerini unutmamak, hemen hemen her buluşmanızda 'sweet nothing' dediğimiz küçük şeyler; mesela bir gün yoldan koparttığın papatyayı verip "Hatırlıyor musun, bugün tanıştığımız gün" diyeceksin. Böyle bir erkek varsa ben tanışmayı çok isterim. Ama bir kızı etkilemek isteyen her erkek bunları yapabilir. Hele cep telefonlarının olduğu devirde haydi haydi yapar. Telefon hatırlatıyor sana çünkü... Her erkeğin yapabileceği şeyler ölçü değildir. Ben fevkalade konuşan, romantik jestler yapan bir adamım. Yaşım 35-40 olsa bir genç kızı etkileyebilecek her şeye sahibim, o devirde de sahiptim. Yani kızı âşık olduğuma inandırabilirim, "10-15 gün oyalansam" dediğim kıza da aynı şeyleri yapabilirim. Demek böyle ölçü olmaz. Heyecanla ölçüyü bekliyorum, nedir bu ölçü? Aşkın iki ölçüsü var, bende. 1. Öncelikler Onun hayatındaki önceliğin nedir? 2. Fedakârlıklar Senin için nelerden vazgeçebilir? Tercih durumunda kalsa senin için nelerden vazgeçebilir. Şimdiki nesilde ağır bencillik var. Önce kendi keyifleri, sporları, muhabbetleri, Play Stationları, arkadaşları... Adamı nasıl sevdiysen öyle kabul etmen lazım ama bir gün diyorsun ki sen; "Sana fena halde ihtiyacım var." Onun da spor saati... Bakalım geliyor mu gelmiyor mu, mesele bu. Diyelim ki Hıncal Uluç'un çok sevdiği dünya çapındaki keman sanatçısı bilmemkimin konseri var. Hıncal da ona yerini iki ay evvel ayırtmış. Hıncal konsere gelmiş oturmuş, sen telefon ediyorsun; "Çok gelmeni istiyorum". Üç ihtimal.. Gelemem konser var.. Konser bitince gelirim.. Ya da telefonu kapatıp sana koşarım. Üçüncüsü en büyük aşk. Tabii. Karşılıklı bütün ölçüler bu. Ayşe benim için hangi fedakârlıkları yapar?. İki; Ayşe'nin yaşamında benim önceliğim ne? O zaman şimdi 'La La Land' filmi üzerinden 'kariyer mi, aşk mı?' konusunu açmak istiyorum. Şimdiiii... Aşkta yapacağın en büyük fedakârlık nedir biliyor musun? Aşkını feda etmektir. Sahip olduğun en güzel, en değerli şeyden vazgeçmek. İyi de niye feda ediyorsun ki? Âşık olmuşum niçin bırakacakmışım? Valla hiç aşkımı feda edesim olmaz. Hah! 'La La Land' işte bu. Ben seni o kadar çok seviyorum ki, senin mutlu olman için kendi mutluluğumdan, kendi aşkımdan vazgeçiyorum. Diyorum ki; "Git Ayşe, seni Las Vegas'ta Rihanna olmak bekliyor." İyi güzel de ikisi bir arada niçin olmasın? Hem aşkını yaşa hem kariyerini yükselt. Çünkü benim de o sırada bir başka yerde, bir başka büyük şey olma savaşım var.. Beni mutlu edecek. Aşk yandı gitti yani, çöpe. Hayır, tam tersi.. Aşk, böyle kalıyorsa sonsuza kadar sürer. Sen eğer, seni Las Vegas'ta Rihanna yapacak fırsat beklerken benim aşkım uğruna burada kalıyorsan hayat boyu ikimiz de mutlu olamayız. Çünkü sen durmadan "Ben neleri feda ettim adama bak" diyeceksin, bilinç altında. Eh! Diyebilirsin tabii, aşkın etkisi geçince neler diyebilirsin. İnsanoğlu der. Ben 12 yaşımda anneme "Bizim için fedakârlık yapma anne, bizim bunları sana ödememize imkân yok, hayatın beklentiyle geçecek" diye bağırdım. Peki olay neydi, merak ettim şimdi. Ankara'da ucuz satış var, ne alsan 10 lira. Annem de kendisine üç tane ayakkabı almış. Eve geldi; "Hepsini geri götürüyorum, benim çocuklarımın ayakkabıları eskimiş, ben kendime üç ayakkabı alma hakkına sahip değilim." 30 lira ha. Yani 3 dolar o zaman. La La Land'deki aşka dönelim mi, bu kariyer- aşk meselesi önemli mesele. 'La La Land'deki adamın Los Angeles'ta istediği müziği çalabileceği bir yer yok ve adam hep mutsuz. En sevdiği arkadaşı ona kulübünde iş veriyor, sevgilisiyle yaşayabilmek için orada para da kazanıyor ama mutsuz. Kızın hevesi oyuncu olmak, kızın hayalleri için Paris'e gitmesi lazım. Anlaşma öyle. Oğlanın Paris'e kızla gitmesine imkân yok. Kız vazgeçmek istiyor, oğlan onu teşvik ediyor gitmesi için. Oğlan kıza para yetiştirmek için o sevmediği kulüpte çalışmaya razı oluyor. Kız "Hayır" diyor "Sen sevdiğin müziği yapmalısın, mutlu olmak için." İkisi de deliler gibi âşık, ikisi de karşısındakinin mutluluğunun ne olduğunu biliyor. Oradan da benim felsefeme geliyoruz; "Sevmek sevdiğini mutlu etmektir, mutlu olmak değil." Ahhh o seviyede aşkı bulmak nasıl da zor. En büyük aşk o. Ama filmde bir arada olamadılar, ömürleri ayrı geçti, başkasından çocukları oldu. Bir arada olmak değil ki aşk, bir arada olabileceğin kaç kişi var ki ya. Ne demek o anlamadım?. Yani hele bir erkek olarak cebinde servetin varsa ohoooo... Her gün görüyoruz, okuyoruz. Ünlü bir oyuncuysan, ünlü bir futbolcuysan, zengin bir adamsan on beş günde bir arada olacağın kadını bulursun. Bir arada olmak iş değil ki günümüzde. Sevgililer Günü'nde köşemde anket yaptım, dört ünlüye sordum Arda Turan, Yalın, Kalben ve Aslışah Alkoçlar; 'Başarı mı aşk mı?". Dördü de "Aşk" cevabını verdi. Bu benim gibi iflah olmaz bir âşık için müthiş tabii ama hayatın gerçeğine bakınca hiç de cevabın "aşk" olmadığını anlıyorum. Mesela Arda'yı çok severim ama PlayStation mı sevgilisi mi desen, erkek arkadaşlarıyla PS oynamak için kızı saatlerce bekletir yani. Ben, sana ne dedim; "Dört kişiye değil, 4444 kişiye sorsan herkes aşk der ama herkesin içinde bir şey olmak arzusu vardır." Bundan ne çıkaralım o zaman? Başarı şansın varsa eğer ve sevgilin uğruna onu kullanmazsan mutsuz olursun. Aşk mutluluk getirmez. Sorunun cevabı esasen 'kariyer' yani. Aynı kişi iki türlü de deliler gibi sever. Birinde kendisi için sever; Ayşe'yi seviyorum çünkü beni çok mutlu ediyor. Öbüründe Ayşe için sever. Onun için sevdiğin zaman esas aşk odur. Aşk onu mutlu edebilmek için kendini silebilmektir. YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
bir hiç uğruna aşkımı feda mı ediyorsun